Eğitim Şehitlerinin Aziz Hatırasına
Bu susuz
çöllerdeki serabın
Karanlık
gecelerdeki nurun hikâyesidir.
Uğruna kırk yıl
köle olunan
Senede bir defa
hatırlanan,
Ahmetlerin,
Mehmetlerin,
Ayşelerin,
Fatmaların hikâyesidir.
Bu çilekeş Türk
öğretmeninin,
Bu sizin,
Benim
öğretmenimin hikâyesidir.
Harem garından
uğurlanırken,
Henüz yirmi
beşinde,
Üç aylık kız
babası Ahmet öğretmen...
Yüreği, umutla
sevgiyle
Bir o kadar da
özlemle atıyordu.
Yavrusunu
kokluyor, doymuyor, doymuyordu.
Otobüs sadık
kalmıştı, hasret saatine...
Umut yolcusu,
sevda yolcusu,
Hasretleri
yüreğine gömüp,
Umuda
gidiyordu,
Karanlıklara
ışık,
Çöllere serap
olmaya gidiyordu.
Otobüs yol
alırken,
Anadolu’nun
öksüz kalmış yollarında,
Ahmet Öğretmen
bir şeyler mırıldanıyordu.
Yıllar
öncesinden gelen bir ses
Dertlerine
derman oluyordu.
“Uzak
köylerimizde kuşlar gibi
Her
sabah çocuklar size uçar
Ama küçük,
ama büyük, ama güleç
Alın
benim gönlümden de o kadar
Siz
kara göklerin yıldızları
Isıtın
yurdumuzu sabaha kadar
Ama
düşe kalka, ama yiğit, ama umutlu
Alın
benim gönlümden de o kadar”[1]
Bu hocasının
uğurlama mesajıydı.
Ne demişti
hocası:
“Gidin evlatlarım,
Mustafa Kemaller yolunuzu gözler
Atatürkler sizleri umutla bekler”
Gidiyordu,
Yol
gözleyenlere umut,
Duymayanlara
kulak,
Görmeyenlere
göz olmak için gidiyordu.
Gitti Ahmet
Öğretmen.
Çatlamış
gönüllere su,
Açlara ekmek
oldu.
Umutsuz gönüllere
umut,
Karanlıklara
nur oldu.
Ama çekemedi,
Bir yığın his
yoksulu,
Güpegündüz,
Öğrencilerinin
gözleri önünde,
Kustular,
kandan yoğrulmuş kin katresini.
Ahmet öğretmen
her mermide
Bir kez daha
sarsılıyor
Yüreğine kurşun
değil gül saplanıyordu.
İşte doymadığı
kızı,
Ayşe’si gelmiş
yarasını siliyordu
Ve Mustafa
Kemal gülümseyerek
Ona gel
diyordu.
Bu Ahmet
öğretmenin değil,
Nice
Ahmetlerin, Mehmetlerin
Ayşelerin,
Fatmaların hikâyesidir.
Bu, gül
bahçesine girenlerin hikâyesidir.
Bu, uğruna kırk
yıl köle olunan
Öğretmenlerin
hikâyesidir...
Bu sizin
Bu benim
öğretmenimin hikâyesidir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder